Blog Arşivi
-
▼
2017
(20)
-
▼
Temmuz
(18)
- BENİ BURADA BIRAK
- YABANCI
- PROTESTO
- "HERO"
- MESAFELER
- HÜKÜMET KARŞITLIĞI DÜZEN KARŞITLIĞI VE DEVRİMCİ OL...
- BÜYÜK ŞEYLER, KÜÇÜK ŞEYLER
- HÂLÂ
- Son Mürteci
- İLLÜZYON
- NİHİLİZM
- KÜRT'E MEGA MASALLAR-1
- AŞK DEDİM
- SARAYDAN KOVULAN SOYTARILAR
- DEVLET ADAMLARI VE ÇALGICILAR
- SUÇLAR VE GÜNAHLAR
- BİR KADINI SEVMEK
- MUTSUZLUĞU ÜRETEN YÜCELTİLMİŞ KAVRAMLAR
-
▼
Temmuz
(18)
29 Temmuz 2017 Cumartesi
BENİ BURADA BIRAK
gözlerin görünür uzaktan
başıma güller yağar
bir kış biter içimde
ılık bir mevsim başlar
evet yalnızım
yolum epeyce uzak
yanımda birikmiş onca suç
ümitsiz onca günah
................
beni burada bırak
28 Temmuz 2017 Cuma
YABANCI
kimseyi tanımıyorum bu dünyada
kendimi bile
beni buluyor hayat şiir ve aşk
tutuyor bu yolculuk
başım dönüyor
yürüyorum
her durakta kendimi azaltarak
PROTESTO
beni sevmeyin sizden değilim
ne ihanet bilirim
ne elim var masum kanında
üstelik tiksiniyorum mega anlatılarınızdan
devrim devlet özgürlük
hepsini toplasan bir insan etmez
tanrınızdan da uzağım
o hergün yontup kendinize benzettiğiniz
bazen taş bazen tunç ve çokca zulüm
sevmeyin beni
sizden değilim
başım dik yüreğim tetik
toplanıp gidin yakınımdan
toplanıp gidin yakınımdan
uzağımda da durmayın
alın kirli karanlığınızı
nasibim
yol
ve şarkı..
23 Temmuz 2017 Pazar
"HERO"
elbette sen kahramansın
elinde silah olansın
sadece silahsiza saldıran
kadına çocuğa masuma kurşun sıkansın
elbette kahramansın
ilk tokatta kaçansın
fare deliğine sığan
yunana ve bilumum gavura
dil döküp yalvaransın
diktatörün bile gücü yetmedi
oynadığın oyuna
diktatöööörrr diktatöööörr diye bağıransın
traktörden sözeder gibi
oysa var olsaydı diktatör
diyemeyecektin hiçbir şey..
aslansın kaplansın
çok şaklabansın
Elbette kahramansın
hem gerçek hem yalansın
kan kokuyor üstün başın
......
lanetli bir geceden arta kalansın
kim olduğun belli değil
yazık ettin kendine
talancısın talansın.
(b.s beni burada bırak)
22 Temmuz 2017 Cumartesi
MESAFELER
sizler
ve aydınlarınız
ve gazeteleriniz
ve biraz özgürlük
ve biraz kahrolsun
nefretiniz kompleksleriniz
tiksinti veren büyük söylemlerİniz
herşeyi bilmeniz
ahh herşeyi biliyor olmanız
işte bunlar yüzünden aramızdaki mesafe
işte bunlar yüzünden köşe bucak saklanışım
biraz samimiyet görsem sizde
gözlerinizde zerre aydınlık
inanının kapanabilirdim ayaklarınıza
ve insanlıktan kalan son kırıntıya secde ederdim
ama siz
ve aydınlarınız
ve arkanızda çok uluslu emperyalizm
krallar kraliçeler ve bilumum şebekeler
karartmak için koca dünyayı
saf tutmasaydınız insanlığa karşı
gerçekten saygı duyabilirdim
adınıza bir şarkı bile besteleyebilirdim
ama sizler
ve aydınlarınız
"Newsweek "leriniz "BİLD" leriniz "Times" larınız
ve suçlarınız
pijama kılıklı bayrakların altında
silinen varlıklarınız
ahh
sizler
ve.....dostlarınız
(YOLCU-83
HÜKÜMET KARŞITLIĞI DÜZEN KARŞITLIĞI VE DEVRİMCİ OLMAK ANLAMINA GELMEZ
Sistem kurulu düzendir. Hükümete karşı olmak, düzene karşı olmak ve değişimci ve devrimci olmak anlamına gelmez. Hükümetin iktidarına karşı çıkmak kurulu düzenin iktidarına karşı çıkmak değildir. Bir şeylere ne adına karşı çıktığınız önemlidir...
İktidar salt
hükümetten ibaret değildir. Bir sistem binlerce iktidardan oluşur. Bu
iktidarlar: Para sahipleri, Medya, Dini cemaatler, İdeolojik yapılar
vesairelerdir. Bu İktidar odakları ya sistem içinde yer alırlar, ya da sistemi
dönüştürmeye çalışırlar.. Parayı elinde tutanlar, cemaatler, örgütler,
sistemden nemalandıkları oranda sistemin ayakta kalması için savaş verirler...
Bu yüzden şu
soruları cevaplamadan meselenin netleşmesi mümkün görünmemektedir.
1-Kurulu düzen;
sistem nedir?
2-Bu sistem hangi
iktidarlar tarafından üretilmiştir?
3-Bu iktidarlar
hangi ilkelerle hayata bakmaktadır?
Toplu Cevap:
Dünyaya egemen
kurulu düzen Batının pozitivist olan yaklaşımı tarafından (sosyolojik anlamda
Batı) kutsalı refere eden herşeye karşı çıkarak bütüncül evren ve insan
tasavvuru yerine “tektipçi” “üstün batılı” ve “beyaz adam” fikriyatına dayalı
bir sistemdir. Bu sistemde neyin iyi
neyin kötü olduğunu teknolojik üstünlüğe sahip olan Batılılar sunar; altta olan
ötekiler ise tüketir...
Fikirlerden kıyafetlere
kadar herşey beyaz adam tarafından belirlenir ve dayatılır... Savaşı, barışı,
ülkelerin dost ve düşmanlarını hatta sınırlarını da onlar belirler. Alttakilere tarihleri ve kendilerine ilişkin
herşey bu efendiler tarafından -kendilerine bağlı yerlilerin- desteğiyle
sunulur. "Üç tarafımız denizler beş tarafımız düşmanlarla çevrili"
anlayışı bu zihniyetin ürünüdür. Bölünmüş Ortadoğu coğrafyası bu zihniyetin
ürünüdür. Kurulu düzen, Osmanlıyı
yokederek topraklarını yağmalayan Emperyalistler tarafından oluşturulmuştur. Bu
düzen Ortadoğu topraklarında kendilerine karşı çıkan kahramanları yoketmiş
yandaşları da kral, başkan ve lider yapmıştır..
Ulus devlet
fikrini ve her ulusa bir devlet hurafesini/yalanını her çeşit araçla yaymaya
çalışmıştır..
Bu iktidar hayata
sadece maddeci bir bakışla bakmaktadır.. Gerçeklik ve menfaat bu
iktidarın kutsallarıdır. Bu anlayışta hakikat yok, sadece gerçek ve fayda vardır.
Bu algı hegemonyacı, kaba gücü kutsayan, dünyayı sömürenler ve sürünmeye layık
olanlar diye ikiye ayıran bir algıdır. Dünyanın Ve özellikle İslam dünyasının
sorunu biraz da bu algı ile alakalıdır.
O halde hangi iktidar biçimine sahip olurlarsa
olsun insanlar kendi güç ve iktidarını ya bu egemen düzenin muhafazası yolunda
ya da değiştirip dönüştürme hamleleri yaparak kullanacaktır. Bu noktada sizin
bir iktidara sahip olmanız değil, iktidarı kullanma biçiminiz önemli olacaktır.
Sizin hükümet iktidarında ya da hükümet dışı iktidar biçimleri içinde olmanız
devrimci, yenilikçi ve dönüştürücü olmanızı sağlamayacaktır.
Bu
yüzden kendini insanlığın mutluluğu için ortaya atan herkes sistemin adamı olup
olmadığına bakmalıdır.. İster Allah adına, ister devrim/özgürlük adına, ister
vatan/millet adına yola çıkanlar hükümet iktidarına karşı çıkmanın sisteme ve
kurulu düzene karşı çıkmak olmadığını anlamak zorundadır.
Şu an
Ortadoğu’ya baktığımızda yüzyıl boyunca dayatılan sistemin çatladığını ve dağılmaya
yüz tuttuğunu görmekteyiz. Son bir kaç yılda bölge milleti olarak yaşadıklarımız
Ortadoğu insanının iktidar oluşunu engelleme mücadelesidir.
Muhalif ve
devrimci(!) diye nitelenen guruplar halihazırda maalesef sistemin devamı için
mücadele etmekte ve bu mücadeleyi hangi iktidar adına yaptığını bilmemektedir.
Bunu anlamak için neye niçin karşı çıktıklarına bakmak yeterlidir. O halde; mevcut hükümet adına konuşmuyor olmak tarafsız dürüst ve adaletli olmak anlamına gelmez.. Hükümet iktidarına karşı olmak her zaman bir başka iktidar adına konuşmak anlamına gelir.. Bunda sorun yok elbette. Ama asıl sorun adına konuştuğunuz iktidarın neyi temsil ettiğidir, Vesselam.
BÜYÜK ŞEYLER, KÜÇÜK ŞEYLER
İnsanlar hakkında her zaman hüsnü zann sahibiydim. İnsanların gücü; adalet ve hakkaniyet için kullanacaklarını düşünürdüm hep. Yaşadıklarım çoğu kere bu algımı altüst etti. En temelde büyük zannettiklerimin ne kadar küçük, küçük bildiklerimin ne kadar büyük olduğunu kavramamı sağladı.. Bunu anladığımda insanlar da ya büyüdü ya da küçüldü gözümde..
Büyük ve küçük algısının temel insani yönelime uygun düşüp düşmediğini anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yoktu. İnsanın kendine ayna tutması ve kalbine danışması yeterli idi.
xxx
Büyük ve küçük şeyler nitelememiz kimi kere gürültü yapanların algıları ile şekillenir. Çok büyük dediğimiz meselenin çok küçük zannettiğimiz bir meseleye dayandığını çoğu kere anlamayız.
Örneğin genel kanıdan yola çıktığımızda bir ülkeyi yönetmek büyük bir şeydir. Ama insanın hasetden kinden sahtekârlıktan uzak kalması ise küçük şeydir. Size birisi "şuraya kral olmalısın" dediğinde büyük bir şey , "hasedini terbiye et" dediğinde ise küçük bir şey önermiş olur egemen yargıya göre.
İnsanın büyük ve küçük algısı kendisinin büyük ya da küçük olduğunu ele verir. Kral olmanın adaletli olmaktan daha büyük olduğunu zanneden adamın hacmini ve cirmini varın siz değerlendirin. Kral olma hedefi ile adaletli olmak için kral olma hedefi arasındaki derin farkı siz tartın.
Kalbi ile istikamet tutan ile başka organları ile istikamet tutan arasındaki fark da ortaya koydukları büyük ve küçük algısı ile ilgili elbette.
Bu algının bozulması kişinin kendi ile çelişkiye düşerek insanın kendi öz benliğine yabancılaşması demek. İnsanın yüce bilip üstte tuttuğu temel yönelim olan adalete sırt çevirip yapmaması özbenliğin parçalanması demek.
O halde büyük ve küçük şeylerin insanın varlık yapısını çözümleyerek anlamamız mümkün.
Büyük şeyler insan tekinin ve bütün insanlığın üstte tuttuğu değerlerdir. Hem birey olarak insan, hem de insanlık (tarihi) kendisini öteki varlıklardan ayrı tutan büyük şeylerin ne olduğunu bilmekte ve ortaya koymaktadır. Bu büyük şeyler herkesin iyisini amaçlayan ve zaman içinde değişmeyen değerlerdir. Adalet yiğitlik, cömertlik vesaire. Aristoteles adaletin en üstün erdem olduğunu, hatta erdemin kendisi olduğunu söyler. Çünkü bir tek adalette insan rol yapamaz. Herneyse..
Bu yüzden büyük şeyler insanı insan yapan şeylerdir. İnsan varlık yapısında küçük şeyler bu büyük şeylerin yedeğinde varolan ve ona bağlı olarak anlamlı olan şeylerdir. Beslenme, büyüme, neslin devamı gibi yönelimler insan dışındaki varlıklarda da bulunmakta ama insan yemek yemeyi değil, yemeği paylaşmayı üstte tutmaktadır(büyük saymaktadır). Mala düşkünlüğü değil, malı ötekinin mutluluğu için harcamayı övmekte; yüceltmektedir.
Bu açıdan bakıldığında adaleti gerçekleştirmek( insani temel yönelim) büyük, kral olmak ise küçük şeydir.
İnsanların büyük bildikleri bu olunca tarih içerisinde büyük bilinen şeyler küçük şeyler için aracı kılınabilmiştir.
Büyük şeyi küçük şey için araçsallaştırmak en kadim insani trajedidir.
İnsanı değerli kılan elde ettikleri küçük şeyler değil, insan ve evrenle kurduğu ilişkinin insansal zemine yaslanıp yaslanmamasıdır.
Büyük ve küçük algısının temel insani yönelime uygun düşüp düşmediğini anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yoktu. İnsanın kendine ayna tutması ve kalbine danışması yeterli idi.
xxx
Büyük ve küçük şeyler nitelememiz kimi kere gürültü yapanların algıları ile şekillenir. Çok büyük dediğimiz meselenin çok küçük zannettiğimiz bir meseleye dayandığını çoğu kere anlamayız.
Örneğin genel kanıdan yola çıktığımızda bir ülkeyi yönetmek büyük bir şeydir. Ama insanın hasetden kinden sahtekârlıktan uzak kalması ise küçük şeydir. Size birisi "şuraya kral olmalısın" dediğinde büyük bir şey , "hasedini terbiye et" dediğinde ise küçük bir şey önermiş olur egemen yargıya göre.
İnsanın büyük ve küçük algısı kendisinin büyük ya da küçük olduğunu ele verir. Kral olmanın adaletli olmaktan daha büyük olduğunu zanneden adamın hacmini ve cirmini varın siz değerlendirin. Kral olma hedefi ile adaletli olmak için kral olma hedefi arasındaki derin farkı siz tartın.
Kalbi ile istikamet tutan ile başka organları ile istikamet tutan arasındaki fark da ortaya koydukları büyük ve küçük algısı ile ilgili elbette.
Bu algının bozulması kişinin kendi ile çelişkiye düşerek insanın kendi öz benliğine yabancılaşması demek. İnsanın yüce bilip üstte tuttuğu temel yönelim olan adalete sırt çevirip yapmaması özbenliğin parçalanması demek.
O halde büyük ve küçük şeylerin insanın varlık yapısını çözümleyerek anlamamız mümkün.
Büyük şeyler insan tekinin ve bütün insanlığın üstte tuttuğu değerlerdir. Hem birey olarak insan, hem de insanlık (tarihi) kendisini öteki varlıklardan ayrı tutan büyük şeylerin ne olduğunu bilmekte ve ortaya koymaktadır. Bu büyük şeyler herkesin iyisini amaçlayan ve zaman içinde değişmeyen değerlerdir. Adalet yiğitlik, cömertlik vesaire. Aristoteles adaletin en üstün erdem olduğunu, hatta erdemin kendisi olduğunu söyler. Çünkü bir tek adalette insan rol yapamaz. Herneyse..
Bu yüzden büyük şeyler insanı insan yapan şeylerdir. İnsan varlık yapısında küçük şeyler bu büyük şeylerin yedeğinde varolan ve ona bağlı olarak anlamlı olan şeylerdir. Beslenme, büyüme, neslin devamı gibi yönelimler insan dışındaki varlıklarda da bulunmakta ama insan yemek yemeyi değil, yemeği paylaşmayı üstte tutmaktadır(büyük saymaktadır). Mala düşkünlüğü değil, malı ötekinin mutluluğu için harcamayı övmekte; yüceltmektedir.
Bu açıdan bakıldığında adaleti gerçekleştirmek( insani temel yönelim) büyük, kral olmak ise küçük şeydir.
İnsanların büyük bildikleri bu olunca tarih içerisinde büyük bilinen şeyler küçük şeyler için aracı kılınabilmiştir.
Büyük şeyi küçük şey için araçsallaştırmak en kadim insani trajedidir.
İnsanı değerli kılan elde ettikleri küçük şeyler değil, insan ve evrenle kurduğu ilişkinin insansal zemine yaslanıp yaslanmamasıdır.
21 Temmuz 2017 Cuma
HÂLÂ
bıraksaydın gidecektim
biraz kendime doğru
o soylu yalnızlığa
yalnızlık bile bulamadım burada
egzoz sesleri, çığlık ve havlama
sessizlik istiyordum biraz
kaçıyordum gürültünüzden
ve sonunda
çiğnenip tükürülmüş aşk sözleri
bolca hırlama
çok şükür biraz su var hala
bir miktar hava
20 Temmuz 2017 Perşembe
Son Mürteci
benden sonrası uçurum güzelim
ilerisi uçurum
küreselleşme mi desem
üç vakitte darbe mi
çağdaş harâmiler keser yolumu
ben yola gelmem güzelim
benden sonrası kalkınma güzelim
çağdaş uygarlık
Herpes, feminizm, AIDS
bol sayıda cinsel organ
sanal aşklar meyve vermez
bebekler silikon emmez güzelim
benden sonrası amerika güzelim
marihuana mı desem
kokain mi cola mı
ne çıkarsa bahtına
glastnost
prestroika
postal sesleri kutsar zulmü
kötü sonlanır masallar
gökten üç bomba düşer
atom
napalm
kimyasal ölüm
ölü çocuklar büyümez
ve şarkı söylemez güzelim
herkese demokrasi güzelim
herkese cop
bir ülke kurşun asker
robocop
zenciler birbirine benzer güzelim
.................
klu klux klan
klu klux klan
ötesi tufan
firavun
kârun
hâmân
yılanlar fili yutmaz
yalan güzelim
benden sonrası arabesk güzelim
bir teselli ver
batsın bu dünya
çiçekli bahçemiz artık beton güzelim
orada bir köy yok artık
bizim köyümüz yok
kent ve deniz
mürteciyim
mürtecisin
mürteciyiz
gidiyorum güzelim
ağlamaksa ağlamak gülmekse gülmek
bensiz kalsın yeryüzü
susuz kalsın çiçek
hiçbir şey istemiyorum
hiçbir şey
ne beethoven
ne çağdaşlık
I am sorry güzelim
one way ticket
İLLÜZYON
NİHİLİZM
ve demokrasiyi
ve Birleşmiş milletleri
Doları Euroyu
Avrupa birliğini
birbirini katlediyor alem-i İslam
iman hizmet cihad
kan
gözyaşı
ve toz toprak içinde coğrafyam
buraları bir gün terketmek istiyorum
senin kutlu adını yüceltmek istiyorum
**
Tanrım ben gerçekten sevmek istiyorum
saçlarını savuran her kadına
hiçbir şey düşünmeden
güvenmek istiyorum
KÜRT'E MEGA MASALLAR-1
KÜRTLERE AİT DEVLET TALEBİ ÜZERİNE -
"Kürtlere ait bir devlet" ifadesinin anlamdan yoksunluğu...
1. Dünyada hiçbir ulusa ait bir devlet yoktur ve ontolojik olarak mümkün değildir.
2.Ulusa dayalı olduğunu iddia eden devletler vardır ki bunlar varlıklarını korumakta acze düşen devletler olmuştur.
3.Aynı ulusa mensup olmak birlikte yaşamayı anlaşmayı gerektiren bir durum değildir. Ortadoğu'da onlarca Aynı ırka ait farklı devletler vardır.
4.Ulusa ait devlet iddiası ulusun sonunu hazırlayan bir durum olmuştur daima.
5. Kürtlerin devleti yaşadıkları devletlerdir. Yaşadıkları devlette sorun yaşamak adil bir devlet talebini gerektirir Ulusa ait bir devlet talebini değil
6. Kürdistan devleti Kürtlerin varlığını tehdit eden en büyük tuzaktır. Kürtler ayrılmak değil yaşadıkları ülkelere sahip çıkmak durumundadır.
7.Dünyanın en güzel Kürdistan'ı Türkiyedir.
8.Kürdistan diye bir toprak parçası vardır. Bu da coğrafi bir durumdur siyasi ve sosyal bir durum değildir.
9-Kürdistan denilen topraklarda onlarca ana etnik unsur barınmaktadır. Kürde ait devlet yeni çatışmaların yeni katliamların yeni göçlerin tetikleyicisi olacaktır. Bunu bilmek için Ortadoğu'nun yakın tarihine bakmak yeterlidir.
10-Kürde ait bir devlet iddiası yalandır.Devlet kurmak değil, adaleti tesis etmek esastır. Sonuçta devlet kime ait olacaktır.
11-Dünyayı yöneten devletler ulusa ait olmayan devletlerdir.
Sonuç
Ulusların vazgeçilmez haklarını ulusçulukla elde etmek mümkün değildir. Her ulusçu hamle insanî olandan kopuşu ve ötekilestirerek yokolmayı getirir. Ulus adına Yola çıkmak aslında dipsiz bir çukura düşmektir. Tarihte ulusa ait kazanılmış hiçbir hak ve zafer bulunmamaktadır.
Ulusçuluk sahih bir yaklaşım olsaydı yirmi küsur Arap devleti biraraya gelip ortak hareket edebilir, Türkiye'deki Kürt ulusalcıları Barzaniye düşman olmaz, Azerilerle Türkiye Türkleri birarada yaşar, Ukrayna ile Rusya kavga etmez, Avusturya ile Almanya birleşirdi.
En önemlisi de ulusu bile olmayan Amerika dünyanın en güçlü devleti olmazdı..
Bu neden böyledir:
Bütün ulusalcı talepler özünde ulusun asimilasyonunu barındırır Uluslar kültürü değil kültürler ulusu oluşturur çünkü. Ulusculuk yeni bir şey yaratma hamlesi olduğundan kendine ait olanı tanımlamak zorundadır. Aslında kendine ait bir şey de yoktur. Kendisinin diye sahiplendiği her şey aynı kültür ve coğrafyadaki her ulus tarafından da sahiplenilmektedir.
Dedim ya inatla uluscu söylemlere yapışanlar ulusun kendini inkarı, imhası ve asimilasyonuna varırlar. Bu çabalar büyük ve üstteki ulusçu olmayan topluluklar tarafından yutulur. Ya onlara benzemek ya onlara uşak olmaktan başka yol kalmaz. Böyle olunca ortada ulus da kalmaz.
Düzenle
19 Temmuz 2017 Çarşamba
AŞK DEDİM
hep şiir söyledim
kalbim hafifledi
belki bir gün Onunla karşılaşırım
uzun cümleler kurarım hayata dair
birileri de dinlese bir tarafta
ne ala..
aşk dedim kalbim hafifledi
şahit kıldım dünyayı
ayı
bütün yıldızları
dilim çözüldü
sözcükler tükendi
birileri dokunsa kalbe
içindeki herşeyi
tutsa çıkarsa
kalbim hafifledi
belki bir gün Onunla karşılaşırım
uzun cümleler kurarım hayata dair
birileri de dinlese bir tarafta
ne ala..
aşk dedim kalbim hafifledi
şahit kıldım dünyayı
ayı
bütün yıldızları
dilim çözüldü
sözcükler tükendi
birileri dokunsa kalbe
içindeki herşeyi
tutsa çıkarsa
SARAYDAN KOVULAN SOYTARILAR
"yalnızlığım
benim süpürge saçlım
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
Soytarıların temel amacı efendisini eğlendirmek ona hoşça vakit geçirtmektir. Büyük ölçüde dalkavukluk etmeyi gerektiren bir meslektir soytarılık..
Soytarılar kimi kere gözden düşer itibar kaybeder ya da yerini bir başka soytarıya kaptırır. Bu durumda saraydan kovulmak kaçınılmaz olur.
Saraydan kovulan soytarı itibar kaybetmiştir. Çünkü Onun bütün değeri Padişahtan kaynaklanmaktadır. Değersizliğini anladığında şu cümle ile kendini savunur..
"Soytarısız padişah olur ama Padişahsız Soytarı olmaz..Kendime nasıl olsa bir padişah bulurum."(Keloğlan Film Repliği..)
Soytarılar beslemedir aslında… Besleme dünyalık uğruna iradesini kendine o nimeti bahşedene teslim eden kişidir. Beslemeler düşünmez, değerlendirmez, özeleştiri yapmaz. Sadece İtaat eder ve çoğu kere tetikçilik yapar. Besleme ruhu böyle çalışır. O ekmeğin nereden ve nasıl geldiğiyle değil, ekmeğin (iaşenin) kesilip kesilmeyeceğiyle ilgilenir. Hakikat ve hakkaniyet diye bir kaygısı yoktur.. En temel korkusu elde ettiği dünya nimetlerinin elinden çıkmasıdır.
Bu yüzden beslemelerin ahlakı, dini ve haysiyeti yok sadece çıkarı vardır. Onlar hiçbir değere temelli bir bağlılık göstermezler.
Kemal Sunalın Zübük filminde bu tip; bir siyasetçi kimliği ile ortaya konulur. “Zübükzade” rüşvet alarak işini yürüten bir küçük memurdur. Amiri onu rüşvet alırken yakalayınca aldığı paraları amirine teklif ederek paçayı kurtarmayı dener. Ama hesabı tutmaz, çünkü amir namuslu biridir ve Zübüğü kovar. Zübük şehre gider ve kendi mayasına uygun bir hayat dersini şu cümle ile mırıldanıp durur. "namuslu insanlarla çalışmayacaksın ki köşeyi çabuk dönesin"
Kendisine kestirmeden köşe döndürecek bir iş için ilk hedefi siyasi bir partiye girmektir. Parti tabelalarının bol olduğu bir binaya girer. Şu ya da bu parti olması önemli değildir onun için. Aradığı şey, üstüne binip yükseleceği bir kaldıraç; bir merdivendir.
“Hangi parti olursa olsun mutlaka milletvekili olmalıyım” anlayışı ile yola çıkmıştır. Milletvekili olmak için çok fazla şey de gerekmemektedir. Kazandırdığı şey ise güç, şöhret ve hak edilmemiş itibardır.
Bu anlayışla her ilkeyi çiğner; her kutsalı harcar, her inanca ihanet eder. Onun bağlı olduğu tek şey kendi çıkarı ve hazzıdır. Bir çok maskesi vardır, bir çok yüzü..
***
Şu an karşı karşıya olduğumuz durum biraz daha vahim bir durumdur. Yeni türeyen bu tipde nifak yeni bir örgütlü durum olarak kendini gösterir. Eskiden nifak kişisel bir durumdu. Kişisel menfaat elde etmek veya zarardan kaçma yoluydu. Münafık sadece kendi çıkarı için bir başka anlayıştan görünürdü. Sadece dinini gizlerdi O. Oysa kalbinde ve aklında gizli olan bir dini, bir kutsalı, bir inancı vardı.
Bu yeni tip için ise nifak bir yaşama biçimi; bir dünya görüşüdür. Bu dünya görüşü dünyevi iktidar devşirmek için kutsalı ve ilkeyi kolayca çiğneyebilmeyi teklif etmektedir. Bu ise nifak’ın örgütlü hale dönüşme durumudur. Onun dünya algısı iktidar elde etmek için hiçbir ilkeye bağlı olmamayı öngörmektedir.. Her duruma göre farklı ilke taşımak, her duruma uyum sağlamayı bir hayat anlayışı olarak benimsemek ve bunu bizzat muktedir olmanın bir yöntemi olarak görmek; işte bugün karşı karşıya olduğumuz budur..
Bu durumu aşmanın yolu insanı doğru tanımak ve anlamaktan geçiyor..
İnsanı tanımanın en kestirme yolu onun üstte tuttuğu şeylere bakmaktır. Çünkü İnsan neyi üstte tutuyorsa O'dur..
Gül kokusu yerine yemek kokusuna odaklanan burun sahipleri için “yüce hedefler” belki de sadece gençlik aptallıklarıdır..(!) O'nun için Kimin sofrasının yemeği bolsa O değerlidir. Kendisi; midesi ve mide altı dışında bir değer tanımayan bu tür her yerde çoğalmakta ve Virüs kademe kademe dünyayı istila etmektedir.. Bu türü camide, tekkede, parti binasında, üniversitelerde, okullarda gayet saygın sıfatlarla görebilirsiniz. Sıfatına bakıp bir şey zannedebilirsiniz..
Bence önce değer verdiklerine bakın, insanla ve eşyayla kurduğu ilişkiye bakın.
Bu türe rağmen insan hala umurumdadır ve insan mutlaka dirilecektir..
Elhamdülillah
Karışık bir yazı oldu bağışlayın..
DEVLET ADAMLARI VE ÇALGICILAR
F. Bacon’u okurken...
“İyi bir devlet adamı bir müzik aletini iyi çalamayabilir ama küçük bir devleti büyütüp refaha kavuşturabilir, iyi bir çalgıcı da iyi yönetici olamayabilir ve başa geçtiğinde belki büyük devleti küçültüp yokoluşa sürükleyebilir. Çalgıcıların müzik aletlerini kullanma hünerine bakıp devlet aklını onlara emanet edenler hem kendilerini hem de ülkeyi uçuruma sürüklerler.. Çalgıcılar genelde iktidar olamazlar ama iktidar sahiplerinin gözünü boyama noktasında çok mahirdirler. Bunlar güzel nağmelerle güç odaklarını büyülemeyi ve onların kulağına hoş gelen sözleri söylemeyi iş edinmiş dalkavuk takımıdır.
SUÇLAR VE GÜNAHLAR
Açtığınız işyerinde bütün işlemleriniz yasaya uygun olabilir. Çalışanlarınıza verdiğiniz para yasal olabilir ancak acaba verdiğiniz maaş sizi kul hakkından kurtarabilir mi?
Kitabına uydurup bakan, milletvekili, öğretmen, doktor, aşçı olabilirsiniz. Elde ettiğiniz konum yasalara uygundur ama acaba o makam sizin için helal olabilir mi?
Yasal olmak ile helal olmak arasındaki farkı soruları çoğaltarak siz de değerlendirin..
BİR KADINI SEVMEK
Hayatta bir çok kadınla karşılaştım, muhatap oldum birlikte çalıştım. Peki neden bunları yazma gereği duydunuz derseniz; belki şu kadın ve şiddet tartışmalarına katkı sunmak, belki yeni kuşağa öğüt, belki de kendime ilişkin durum arzı.....bilmiyorum inanın.
Bu ülke kadınlarını şu şekilde tasnif etsem inşallah yakışıksız olmaz..
*Avcı kadınlar:
Bunlar kendilerini her zaman güzel ve alımlı görüp erkekleri kendilerine hayran bırakacak her tür işe girmekten çekinmezler. Sevmekten çok sevilmeye koşulludurlar. Başkalarının kendilerine hayran olmalarını sağlama dışında bir amaçları yoktur. Erkek sadece bir araçtır. Sadece kendilerini sever ve başkasının hayranlığını kazanma bağlamında ilişki kurarlar. İstediklerini elde ettikten sonra işleri biter. Medyada ya da çevrenizden duyup da anlam veremediğiniz saçma sapan davranışlar hep bunlardan kaynaklanır. İnsan ilişkilerine dair inandığınız bütün değerler altüst olur.
*Hacı Kadınlar:
Bunların tek amacı evlenip çoluk çocuğa karışmaktır. 35 yaşından sonra "Hacı teyze" moduna girer ve sadece çocukları için yaşarlar. Erkekten elde ettiğini (çocuk) elde etmiş ve erkek için yapacakları bir şey kalmadığı düşüncesi ile hacca gitme vaktinin ne zaman geleceğini düşünmektedirler.
*Bacı Kadınlar:
Bu kadınlar hep dava adamı(insanı) modundadır. Hayatları siyasi ve ideolojik kamplara mensup olmakla geçer. oradaki erkeklerin hepsi ile ilişkisi ağabey, baba ya da emmoğlu kavramları çerçevesinde geliştir. Aslında kendini böyle inandırmaktadır. Yoksa ortada ne ağabey ne de emmoğlu vardır. Uzun süre sonra kadın olduklarını unutan kadınlardır bunlar...
*Kariyerci Kadınlar:
Bunlar elde etmek istediklerini elde edemeyince master ve doctora yapmaya yönelmiş kadınlardır. Çoğu evlenmez ve erkeğe gizli bir düşmanlık besleyerek yaşarlar(bir kısmını tenzih ederek söylüyorum bunları)
Aslında bunların hepsi de KADIN olmayı unutmuş, hep bir şeyleri ispatlama derdine düşmüş hislerini ve duygularını örtmüş kapatmış ne hayatı ne insanı doğru dürüst tanıyamamış, hayatın dayandığı ilkeleri bilememiş arkadaşımız, kardeşimiz, kızımız, yoldaşımızdır..
Ben KADIN olmanın da ERKEK olmanın da unutulduğu bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Bunu unutturan şeyler nelerdir onları ayrıca değerlendirmek lazım. Ama şunu hemen belirteyim ki;kendimizi unutuşumuz öncelikle "İNSAN OLMAK" ve "İNSANLIK" gibi içini doldurarak yücelttiğimiz mega söylemlerden kaynaklanıyor büyük ölçüde..İnsanlığa yüklediğimiz anlam kadın olmayı, pazarlıksız sevmeyi, hislerini özgürce dile getirmeyi engellediğinden ister istemez kadın da erkek de gizli bir kimlikle; kendilerine yalan söyleyerek yaşayıp gidiyorlar.Neyse çok yazdım yahu..
**
Hatime:
Bir kadında hoşlandığım en temel şeyin duyarlılık olduğunu anladım. Öncelikle kendisine(bir kadın olarak kendisine) çevresine, ailesine duyarlı olan kadınlar her zaman bende hayranlık uyandırdı. Bu kadınlar kendilerine çizilen sınırları aşmış ender insanlardır..
Dış dünyaya güvenle bakan hiçbir pazarlık ve beklenti içinde olmayan kadınlar...
Bu ülke kadınlarını şu şekilde tasnif etsem inşallah yakışıksız olmaz..
*Avcı kadınlar:
Bunlar kendilerini her zaman güzel ve alımlı görüp erkekleri kendilerine hayran bırakacak her tür işe girmekten çekinmezler. Sevmekten çok sevilmeye koşulludurlar. Başkalarının kendilerine hayran olmalarını sağlama dışında bir amaçları yoktur. Erkek sadece bir araçtır. Sadece kendilerini sever ve başkasının hayranlığını kazanma bağlamında ilişki kurarlar. İstediklerini elde ettikten sonra işleri biter. Medyada ya da çevrenizden duyup da anlam veremediğiniz saçma sapan davranışlar hep bunlardan kaynaklanır. İnsan ilişkilerine dair inandığınız bütün değerler altüst olur.
*Hacı Kadınlar:
Bunların tek amacı evlenip çoluk çocuğa karışmaktır. 35 yaşından sonra "Hacı teyze" moduna girer ve sadece çocukları için yaşarlar. Erkekten elde ettiğini (çocuk) elde etmiş ve erkek için yapacakları bir şey kalmadığı düşüncesi ile hacca gitme vaktinin ne zaman geleceğini düşünmektedirler.
*Bacı Kadınlar:
Bu kadınlar hep dava adamı(insanı) modundadır. Hayatları siyasi ve ideolojik kamplara mensup olmakla geçer. oradaki erkeklerin hepsi ile ilişkisi ağabey, baba ya da emmoğlu kavramları çerçevesinde geliştir. Aslında kendini böyle inandırmaktadır. Yoksa ortada ne ağabey ne de emmoğlu vardır. Uzun süre sonra kadın olduklarını unutan kadınlardır bunlar...
*Kariyerci Kadınlar:
Bunlar elde etmek istediklerini elde edemeyince master ve doctora yapmaya yönelmiş kadınlardır. Çoğu evlenmez ve erkeğe gizli bir düşmanlık besleyerek yaşarlar(bir kısmını tenzih ederek söylüyorum bunları)
Aslında bunların hepsi de KADIN olmayı unutmuş, hep bir şeyleri ispatlama derdine düşmüş hislerini ve duygularını örtmüş kapatmış ne hayatı ne insanı doğru dürüst tanıyamamış, hayatın dayandığı ilkeleri bilememiş arkadaşımız, kardeşimiz, kızımız, yoldaşımızdır..
Ben KADIN olmanın da ERKEK olmanın da unutulduğu bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Bunu unutturan şeyler nelerdir onları ayrıca değerlendirmek lazım. Ama şunu hemen belirteyim ki;kendimizi unutuşumuz öncelikle "İNSAN OLMAK" ve "İNSANLIK" gibi içini doldurarak yücelttiğimiz mega söylemlerden kaynaklanıyor büyük ölçüde..İnsanlığa yüklediğimiz anlam kadın olmayı, pazarlıksız sevmeyi, hislerini özgürce dile getirmeyi engellediğinden ister istemez kadın da erkek de gizli bir kimlikle; kendilerine yalan söyleyerek yaşayıp gidiyorlar.Neyse çok yazdım yahu..
**
Hatime:
Bir kadında hoşlandığım en temel şeyin duyarlılık olduğunu anladım. Öncelikle kendisine(bir kadın olarak kendisine) çevresine, ailesine duyarlı olan kadınlar her zaman bende hayranlık uyandırdı. Bu kadınlar kendilerine çizilen sınırları aşmış ender insanlardır..
Dış dünyaya güvenle bakan hiçbir pazarlık ve beklenti içinde olmayan kadınlar...
MUTSUZLUĞU ÜRETEN YÜCELTİLMİŞ KAVRAMLAR
Modern Çağın bize hediye ettiği dünya insanın çok şeyinin olduğu ama kendini hep yoksul hissettiği bir
algı üzerine oturmaktadır.Özellikle Kapitalizmin beslendiği zihinsel zemin yoksulluğu yoksulluk algısı ile üretir.
Kapitalizmi çözümlemeye kalkan Marx bu durumu ıskalar ve o yoksulluk algısından değil de, yoksulluktan sözeder. Oysa yoksulluk tanımlanacak bir şey değildir.
Yoksulluk son derece rölatiftir. Herkes herkes göre yoksul, herkes herkese göre
zengindir. Yoksulluktan sözetmek aslında hiçbir şeyden sözetmemektir. Bu yüzden
Kur'an zenginlikden değil "İstiğna"dan sözetmektedir. İstiğna bir
zenginlik yanılsamasıdır. İnsanın kendini yeterli görme durumudur. Bu ontolojik
bir durumdur. Burada insanın kendini herşeyin merkezine oturtması sözkonusudur.
Kendini YETERLİ görenin yoksulluğu trajiktir oysa. Tanrıya ihtiyacı olmadığını düşünen
insan(istiğna) maddeye karşı boyun bükmekte yoksulluğunun kaynağının maddesizlik
olduğunu düşünmektedir.
Modern çağın ayırıcı vasfı İnsanı Tanrıya
karşı Yeterli(zengin) maddeye karşı yoksul hissettirmesidir. Tanrıya yani
manevi olana kafa tutmak insanı madde karşısında sipersiz bırakmaktadır. Manevi
olan devre dışı bırakıldığında Maddede tatmin aranacaktır.. Madde alanında
tatmin mümkün olamayacağından bu, yoksulluk yanılsamasının sürekliliğini
getirecektir. Maddi dünyaya karşı sürekli yoksul olduğunu düşünmek sömürünün,
sınıfsal ayrımların, ekonomik eşitsizliğin kaynağı olacaktır.
**
Yoksulluk yanılsaması kapitalizmi besleyen
bir algı problemidir. Yoksul olmayan insanlar yoksul olduklarını düşünmekte ve
bu algı sosyal ve psişik durumda kırılmalara, bozulmalara kapı açmaktadır...
Madde insana doyum sunmamakta insanlar ne istediklerini bilmekten
uzaklaşmaktadır. Bu çerçevede kişisel gelişim ve kişisel başarı diye uzmanlık
alanları çatışmayı kızıştırmakta ve insanı insana karşı konumlayan bir ortama
itmektedir.
Üç temel kavram etrafında insanlar maddi dünyayı ele geçirme noktasında
kıyasıya bir çatışmaya girmektedir.
Rekabet, Sevgi, Başarı kavramları tamamen
maddi temelde ele alınmaktadır.
Rekabet; maddi değerlerin elde edilmesi
noktasında bireyin birbirine düşman olduğu bir haksız çekişmeyi getirmektedir.
Mal, makam ve şöhretin maddi ve öznel fayda ekseninde talep edilmesi insan
ilişkilerinin ahlaki zeminini tahrip etmektedir.. Bu durum sosyal yapının
sarsılmasına, fedakarlık temeline dayalı en önemli kurum olan ailenin
çözülmesine kapı açmaktadır.
*Sevgi talebi de aynı şekilde herkes
tarafından sevilmenin önemli ve anlamlı olduğu yanılsamasından beslendiğinde
ciddi ruhsal rahatsızlıklara kapı açmaktadır. Sevilmek kadar SEVİLMEMEK de bir
değerdir çünkü.. İlkeli insanın seveni olduğu kadar sevmeyeni de olacaktır.
Herkesin sevgisini kazanma yönelimi sağlam bir kişiliğin gelişmesine engeldir.
Sizi herkesin sevmesinin sizin için bir değer olmadığını anlamanız kişilik
sahibi olmanız açısından son derece önemlidir.
*Başarı kavramı da günümüzde yüceltilen bir kavramdır. Medyadan, eğitim
kurumlarına oradan sinema ve dizi filmlere kadar her alanda kariyer sahibi
olmak, lüks bir ev almak, lüks bir hayat yaşamak BAŞARI olarak önümüze
konulmaktadır. Bu algı kimi filmlerde ciddi ciddi eleştirilse de(Şeytanın
Avukatı, Yalancı Yalancı) egemen anlayış BAŞARI kavramının dünyevi ve maddi
üstünlük olduğunu dayatmakta; bunun mutluluğu getireceği varsayımı öne
konulmaktadır. Aslında Kişisel başarı ve kişisel gelişim kavramları bile bizim
ne kadar başarısız ve eksiz olduğumuz ön kabulünden yola çıkmaktadır.
Peki bu kısır döngüden nasıl
kurtulmalıyız. BU üç kavram anlamsız ve boş kavramlar mıdır?
Hayır! asla.. Bu kavramlar en insani
yönelimlerdir aslında. O halde bu kavramları asli zeminine oturtarak MUTSUZLUĞU
çevremizden uzaklaştırabiliriz.
"Hayırlarda yarışın" emri doğrultusunda İnsanların ORTAK
faydasına olan işlerde birbirimizle rekabet etmeliyiz.
"Eylemlerimizi sevilmek kaygısı değil DOĞRULUK ve İYİ NİYET
yönlendirmelidir. Bu durumda sevilmek kadar SEVİLMEMEK DE değerli olacaktır.
"Başarı" değil FELAH ı
hedeflemeliyiz. Dünyevi başarı elde eden nice toplulukların insanlığa hediye
ettiği KAN VE gözyaşını iyi bilmeliyiz. kariyer sahibi olmak, statü ve şöhret
sahibi olmak önemli ise de bunu nasıl ve ne bedeller ödeyerek/ödeterek elde
ettiğimizi gözönünde bulundurmalıyız...Bir gönüle girmenin geniş bir kitle
tarafından alkışlanmaktan daha önemli bir değer olduğunu BUNUN BÜYÜK başarı
olduğunu anlamak durumundayız....
Bu kadar....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Solcular, sağcılar, çevreciler feministler ve bilumum kurtarıcılara:
" Başınıza gelenler ellerinizle yapıp ettiğinizden dolayıdır" (Yüce Kur'an) Hala anlamadınız değil mi? Nefretten başka in...
-
" Başınıza gelenler ellerinizle yapıp ettiğinizden dolayıdır" (Yüce Kur'an) Hala anlamadınız değil mi? Nefretten başka in...
-
Türkiye devrimi ve karşı devrim çabaları -Bu ülkenin Geleceği Yeni Nesil için hatırlatmalar. - Neydi bu ülke, taştan tanrılar ve postal ...